26 Ağustos 2011 Cuma

GÜVEZ GAZEL


GÜVEZ GAZEL

evcil bir sevdayı mı taşımışım bunca vakit
toynaklarına pudra şekeri sürülmüş bir at
ve mavi ölümler düşleyen bir ateist, gibi desem olmaz
hırkam dar geliyor çünkü bir kardeşim de yok hiç
ne çok selefsizim ve ah ne az dikenli
yaşasaydı thomas more ütopya’yı tıpkı böyle yazmazdı
demeyeceğim

hani yumruklarımız vardı hani bildirilerimiz, bildiklerimiz
bir elma gibi çürüyor durduk yerde eskidi tabiat
yeniden yazmalı kanunları tabletler eskidi
daha kaç saat var derken göğsümüzde kısa çeken bir ay
üç ters bir yüzü götürüyor şimdi balkonlar tabldot
seni sevmiştim oysa ama o sen değildin, bu yüzden
demeyeceğim

ayda göz izi ayak izinden çok önceydi
ve önceydi, bahçeler sulardık kızlar saçlarını haraşo örerdi
öpüşmek dünyanın en hatırlı işiydi, sâhi
çam kesiği bir gökyüzüne bakardık sabah akşam
böyle intihar etmezdik gün aşırı boyalı dudaklarla
gülün toprağı, gölün buğusu hâriç değil tibetler hindistanlar
bütün bunlar çok eskidendi, derim de söylenmiştir
demeyeceğim

yarın göreceğim bir rüyayı hatırladı dilim birden dilemmâ
gümüştenmiş kararmış mavi gök mavi densiz
çöp bidonlarında şimdi kirli gözlü martılar
esmer çocuklar hiç böyle süveyş görmemiştir hiç kızıldeniz
benim uydurduğum şeyler de var ama hangisi
demeyeceğim

hadi gidelim, gitmek üvez bir türküdür hoyrattır pek
aşkın bol gelmediği gövdelere gidelim, şifalı taşlara
radyoları cızırtılı, güzleri güzel, elleri iyi
gitmek bir akide şekeridir ağızlarda, gidelim
evden çıkarken şemsiyeni unutmayı unutma sakın
kaç gün kaldı tarihin bitmesine derken tam
bakarsın birden bir metafor yağmuru. adını unut

yaşasaydım bu şiiri böyle yazmazdım
demeyeceğim

*
PERİHAN BAYKAL
Akatalpa, Temmuz 2011

17 Ağustos 2011 Çarşamba

KIYIM


                           KIYIM

 
               sümbül-teber bir coğrafyada
canımı topluyor ibrişim, ahraz
kolcular kol dönüyor yolcular yol
sağum kendime, ah çakaralmaz
çarpıp dönüyor bulutlar sesime

gez göz arpacık dişe dişbudak
güneşe en yakın göynük sedir
kan pıhtısı en zerrin damarımın

rahat uyumak yok kana kana uyumak
bir düşe kanmadan uyanmak apansız
bir çocuk bir çocuk bir çocuk daha
ey gözüdoymaz kuyu, karangu ağız!

yorgunum kırmızıdan kırmızı her
yerde bakır kızılı dövme kan
sesi çocukları çağırıyor oyun-
dan yırtılmış ipek kan'adı yusuf

hecelesem adını yağıverecek yağmur
gülü'verecek humusyüzü toprağın
utanacak kente konuk gelen ölüm
kavuşacak bilirim bir dağ bir dağa

bıraksa yakamı ah bıraksa
yakama taktığım karanfil yakamı
-ah benim şaşkınlığım aymazlığın senin-

~*~

 Perihan BAYKAL

Aşkın Küçük Sandal(lar)ı...

AŞKIN KÜÇÜK SANDAL(LAR)I...* Bu konuyla ilgili yazma önerisi bana geldiğinde ilkin biraz irkildiğimi itiraf etmeliyim. Tam da yeni bir şiir...